Wednesday, August 28, 2013

KIYMALI & PIRASALI ÇITIR BÖREK



kiymali amp pirasali citir borek 1


Tenhâ bir köşe bulup namaza durdu. O, zaten “hep musallî olanlardan”dı. Ellerini kaldırdı ve dünyayı bütün ağırlığına rağmen arkaya atıverdi. Tekbir aldı.

“Allâhu Ekber” dedi.

Allâh’ın büyüklüğü karşısında nahif olan bedeni, daldaki yaprak gibi titriyordu. Fâtiha’nın âyetleri, bir bir sıralandı gönül semâsında.

“Elhamdülillahi Rabbi’l-Âlemîn” derken bütün zerrelerinin eridiğini hissetti. Yok oldu sanki… Damla deryaya gark oldu. Ve yoklukta asıl varlığı buldu.

“Rahman ve Rahîm olan”ın merhamet ummânına dalmışken bir anda silkiniverdi. Şimdi “din gününün sahibi”nin huzurunda, hesap için mahşere çıkmış gibi kıyamda idi.

Her bir kul, bizzat Rabbi tarafından hesaba çekilecekti. Kulluğun mahcûbiyetinin yanında Rabbi’nin kelâmına muhatab olmanın yakıcı sıcaklığını hissetti kalbinde…

İhsan duygusu ile namaz kılmak ne güzel!

“Cibrîl hadîsi”nde olduğu gibi… “İhsan nedir?” diye sorunca Rûhu’l-Emîn, “Allah Teâlâ’yı görür gibi ibadet etmen!” diye buyurmuştu Âlemlerin Efendisi -sallâllâhu aleyhi ve sellem-… “Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da, O, seni hep görüyor.” diye de tamamlamıştı mübârek kelâmını…

Şimdi ise duâ makamında…

“İyyâke na’budu ve iyyâke neste’în.”

“Ancak Sana kulluk eder ve yine ancak Sen’den yardım dileriz.” diyerek Rabbi’ne niyaz ediyor.

“Bizi dosdoğru yoluna ilet, nîmet verdiklerinin yoluna. Gazaba uğrayanlarınkine değil!..”

Âdeta vücudundaki bütün uzuvlar dile gelmiş, hep birlikte koro hâlinde duâya “Âmîn” diyorlardı.

Ardından uzunca bir sûre okudu. Kıyamda durmaya doyamıyordu. Allâh’ın huzurunda bir “Elif” gibi dimdik duruyordu. Eğildi, “dâl” oldu. Boyun eğdi, nefsine teslimiyeti sevdirdi.

Allâh’ım, bu ne güzel bir kul! Ne güzel bir namaz! Yine doğruldu, “Elif” oldu. Secdede tam bir “hâ-mîm” oldu. Kıyamıyla rükûsuyla, secdesiyle şimdi tam bir Kur’ân âyetiydi. O, zaten hâfızlığını tamamladığı andan beri “yürüyen Kur’ân”dı. Onun gibi namaz kılan az idi.

Hâfız, sanki ete kemiğe bürünüp, Yûnus diye görünenlerdendi. Yûnus gibi hakikat ilminin peşinde idi. Bunu anlamak için onu tanımak, onu tanımak için de Kur’ân’ı biraz olsun anlamak gerekli…

Hâfızın nefsi, namaz süzgecinde ezildikçe ezildi, kalbine boyun eğdi. İnsan denen muammâ çözülüverdi, gönül aynasında belirdi. Bir büyük Hak dostunun söylediği gibi, “Hayat, beşik ile tabut arasında dar bir koridor”…

İşte şimdi, o dar koridorun başından sonu görünüyordu. Hâfız, namaz kılıyordu. Âdeta yer-gök bir olmuş, zaman-mekan kaybolmuştu. Secdede ne kadar kaldı, kaç kere “Sübhâne Rabbiye’l-A’lâ” dedi, bilemiyordu.

Belki de marifet basamaklarını tırmanıyordu. Namazı, büyük bir sır ve hikmet kapısı görenler için pek çok kapı aralanır elbet gönül âleminde…

Ve pek çok sır, namazın içinde çözülüp, Hak ile âyân olur.

Eşiğinde durdum yâ Rab!.. Nefsim, kalbim ve bütün varlığım Sen’in ellerinde. Sen şekil ver kalbime… Sûretimi de, sîretimi de Sana döndür. Kendi boyanla boya. Kalbime tecellî et cemâlinle… Aman, celâlinle değil!..

“İşte size vaad edilen cennet! Ki o, Allâh’a yönelen, emirlerine riâyet eden, göremediği hâlde Rahmân’dan korkan ve «kalb-i münîb» (Allâh’a yönelmiş bir kalp) ile gelen kimselere mahsustur.” (Kâf, 32-33)

Bir günde en az beş kere mîrâca çıkmak ne müthiş şey!

Allâh’ım, huşûlu namazı sevdir ve o huşûya erdir bizi!.. Namazda mîraçtan hediyeler doğsun kalplerimize!..

Hâfızın namazı gibi.

Hâfız, namazını bitirmeye kıyamıyordu.

“Kullukta zirve namaz, namazda zirve secde”… O, şu anda zirvedeydi. Zirveden âlemleri seyrediyordu. Rahmânî kokular duydu. Melekler, hayran hayran ona bakıyorlardı.

O bir kuldu! Omuzlarındaki ağır yükün farkındaydı. Ve namaz kılıyordu.

Allâh’ın Rasûlü, son nefesini verirken:

“-Namaz, namaz!..” diye buyurmuştu.

Namaz kılmayanlar, gözünün önüne geldi. Merhameti coştu.

Namaz kılmamanın cezasını yüreğinde duydu.

“-Hak!” diye feryâd etti.

“-Eyvah, Ümmet-i Muhammed!..” diye ağladı, ağladı!

O’nun hürmetine kim bilir kimler affediliyordu. O secdedeyken başına kulluk tâcı taktılar. Bir de kalbine, gönlüne baktılar. Ne gördüler dersiniz? Mâsivâ adına, dünya nâmına hiçbir şey kalmamış. Tek ve yegâne olan varlık, sadece ve sadece Allah!..

.

.

.

.

.

.

.

Bu yazıyı okurken çok etkilendim..ve sizlerle paylaşmak istedim..

Birçoğumuzun severek takip ettiği Tesbih taneleri blogundan aldım...

Eminim ki bu güzel kulun namazı kendimizi yoklama şansı verecek bizlere..

Gelelim böreğimize...

Mini bir gün masası için yapıldılar..

Daha farklı bir sunum vardı aklımda lakin ancak böyle fotoğraflamaya vaktim oldu..

Lezzeti ev ahalisinden,komşulardan tam not aldı...

-3 yufka

İç harcı için:

-150gr. kadar dana kıyma

-4 sap pırasa(yeşil kısımlarını kullanmadım)

-1 tk doamtes salçası

-1 çay k.pulbiber,yeteri kadar tuz

-3-4 yk kadar z.yağı

Yufkalara sürmek için:

-1 çay bard.yoğurt

-1 yumurta

-1 çay bard.az sıvıyağ

***yufkalarımızı üst üste koyup 12 ye bölüyoruz.toplam 36parça üçgenimiz oluyor.ben içharcı rahat kullanabilmek için bir gece önceden hazırladım tercih size kalmış.kıymayı suyunu salıp çekene kadar kavuruyoruz.sonra çok çok ince kıydığımız pırasaları ve yağımızı ekleyip,pırasalar ölene kadar kavuruyoruz.salçayı ve baharatlarımız ekleyip,karıştırıp altını kapatıyoruz.başka bir kapta sosu hazırlayıp çırpıyorz.her bir üçgeni soslayıp,iç harcımızdan koyup sigara böreği gibi sarıyoruz.tüm yufkalar bitince kalan sosus börelkerimizin üzerine sürüyoruz.dilerseniz susum serpip ,vaktiniz varsa 2 saat buzdolabında bekletiyoruz.daha sonra 200 c de böreklerimizi pişiriyoruz..AFİYETLE...

No comments:

Post a Comment